
Dağların ardında koşuyor yankı atları
unutulmamış pişmanlıkların peşinde
Her gece aynı masada kahrediyor aptallığına Dionysos
Ah nasıl kaptırdım, diye dövünüyor, suyu şaraba çeviren küpümü İsa’nın tanrısına
Nicedir geçmiyor adım kutsal günlüklerde,
taş sunaklar kanlanmıyor kulların dilekleriyle
Ezdiğim üzüm,
çürüttüğüm kabuk
neşesi hadım edilmiş şenliklerde
buruk bir tat emzirdiğim sarhoşluk artık bana
Sıcak yanağını sevgilinin söküp aldılar göğsümden;
nasıl severdim oysa onu kalabalıklar içinden seçmeyi,
çiçekler yaratmayı yan yana gelene kadar,
ağacın gölgesinde dönmeyi bir öpüşmek saati gibi fırıl fırıl
Koşuyor yankının atları
Koşuyor sesimin dünyayla çarpışan heyecanı
Yetişmek ne zor dörtnala acılarla geçen şimdiye…
22,08,20