Çiçeği unuttun
Aşkın hüzünlü servetini
Bakışını o renklere
Başka bir geçmiş de yeşertebilen yaban tohumlar süzülüp gelecek boş saksına -toprağın hiçbir şey büyütmemişçesine bakir-
Paslı paslı ağlayarak sırtında akan nehir
Sızıyor demirden varlığına ürperen tüylerinin diplerinden
Sen şimdi delik deşik omurganla
Serin karanlıklarda, izbelerde, ıslak duvarlı mağaranda aylarca dinlenmiş makbul ve pahalı bir peynir gibi kokuyorsun
Ölü hayvanın
-kabul görmüş kurbanı peygamberin-
teninden mayalanmış şarabı unuttun
Sarhoşluğunu da
Uzat iliği çekilmiş kaburgadan mamûl kadehini
Onu sen filan yokken ta kalü beladan beri kendimde eskittiğim bir anlamla tazeleyeceğim
Sarhoşken varlığını hissettiren lanetli sözle
Savaş meydanında kul çaresizliği, insan derbederliği, bitmiş mühimmat yalnızlığı, kan kaybetme korkusu
Ucu kırılmış süngüler saçlarınmışçasına uzayan, birbirine dolanan sayısız ellerimde
Ruhuma batırdım hepsini
Ve Sana fırlatacağım teker teker
Öl
Öl
Öl/Sen
Ben yine bir kalayım
Ve başlangıç olayım kendime
Göçüp giderken bu dünya başka bir rüyanın heybesinde…
02/11/19