Çimenlerin adımları yormayan uzunluğunda yürüdük
Bahçenin limon selvilere tutunan duvarının yükselmeye başladığı köşedeki
Tam bir canavarlık boşluğu görüverdik
Oradaki taş uçup gitmişti –kırlangıçlarla–
Orada taş kendini göğe fırlatmıştı kendi eliyle
O taş şimdi üç yaşında çocuk yumruğuydu
kolsuz, gövdesiz
Kaçınılmış kavgaların kayıp uydusuydu
göğsünde masaldan kalp
Her santiminde bin atıyordu yıldızlara yaklaştıkça
Ne daha önce hiç görmediğim kadar korkunç
Ne pek sevimli gözleri açılmamış yavru kediler kadar
O boşluğun canavarıydı ama neden yoktu yerinde
ve neredeydi acaba
Usul usul döndük sandalyelerimize
Düşe inen çocukluk ağrır hafif
Boşluklarında besleyemezsin artık canavarları
Yok yerlerden hiç kere bulup, getirip annenden gizli
Onları isimlerle bağlayamazsın alamancı komşunun kömürlüğüne
Cigaralardır yeni rüyaların, paket bitince söner duman, yüzler açığa çıkar
Susulur ve bırakır düşünceler sözlere yakın durmayı
Diner dilindeki burgaç, usanır harfleri süpürmekten ve uçurmaktan onları öteki aklın menziline
düşe inen çocukluk ağrır hafif
boşluklarımda canavar yoklukları…
10,05,19