Gecenin on buçuğu canım kahve istedi
Çıtçıtçıtçıt poavvv
.
.
.
kaynıyor, kara ağır baloncuklar çıkararak: köpüğü sönecek birazdan, daha koyu ve sade olacak her şeyimden seçtiğim bazı şeyler, kulpsuz fincanda sonsuz dudaklarınız için biraz pay, tabağa lokum konulabilir, boşverin bayatsa tadımız kaçar –
pencere açık, duvara tırmanan sürüngen sesleriyle birlikte ışıksız serinlik akıyor içeri
gölgenin şekle soktuğu eşyaların sınırlarına basmadan koltuk örtüsünün düzeltildikçe yinelenen kıvrımlarından yongalanarak plastik çekmeceden bozma yuvasına uyumaya gitmiş kedinin hep sıcak izini sürüyorum bir cigara içimi
televizyonu açmakla açmamak arası yürüyorum oturma odasının yaradılışına ters yönde
yorgunluğumu eğliyorum böylece
keşke cezveyi ıslatıp lavaboya öyle koysaydım
kahvenin taşmaya niyetlendiği yerde ovulmadan çıkmayacak ince bir bilezik belirecek
bu kaçınılmaz
öte yandan ne çok seviyorum sizi
okuldan -cevap vermenin ederlere bağlanmış mecburiyetinden-kaçmışım gibi dalgalanıyor saçlarım
yokluğumun numarası saman kağıtta yatılı kalacak bütün gün
ben otobüsle gidilecek kadar yakın bahara doğru evci cıkmışım
piknik masaları henüz boştur
elimde siyah poşet şıngır şıngır
hava şimdiden şıkır şıkır
bundan başka bir şiirde bahsedecektim ya
dayanamadım…
14,10,18