ilkin annesini özlemiş bir kız çocuğu çıkıyor dalgaların arasından
kuyruğuna basılmış, bayağı bayağı kocaman, adam azmanı bir balık ciyaklayarak
çişini tuzlu suya salıvermiş kara kıvırcık bir oğlan
bayram arifesi bakkalın şeker çuvalı sanki deniz
göz göre göre, kepçe kepçe eksiliyor
ben ve göçmeyi terketmiş yaşlı kuşlar olup biteni seyrediyoruz
kıyıda haliyle alabildiğine kum var
güneşten gevremiş plastik şezlonglar, insanı sarhoşluğa sevk eden promosyon şemsiyeler, tepsilerindeki yükü ayyaşlığımıza indiren asgari geçim indirimi maaşlarına yansıtılmamış Kürt garsonlar
bir de ayaklarımızın altına serili taşlar var
herkesin her şeyi gibi taşlar:
meğer eskiden bu yarım bir kalpmiş taşları
öldürülmüş bir filin hortumuymuş taşları
bayatlamış zencefilli kurabiye değil mi bu allasen taşları
aman ya bu sadece bir taşmış yahu taşları
gibilerden bile çok taş var kumsalda
-hem kimin daha çok sözü olurki duran taşlardan-
bir de biz varız hala: ben ve yaşlı kuşlar
işte annesini özleyen kız da geri geliyor
kollarını açıp hasretle kucaklıyor ilk dalgayı
kuyruğunu çırpıyor hızla
beğendiği yaraya sıkılmış bir mermi gibi
kayboluyor kekrek bakışlarımızdan
ta derinlere
soluk almaya gidiyor…
10,07,18