Suyun tılsımı zamanda işliyor
kollardan, duvarlardan, meydanlara dikilmiş hayrat kulelerinden, ince cidarlı dar boğazlardan tıkır tıkır akıyor
Göçerken iki hayat, iki bahçe, iki şehir, iki mevsim arasında kamburunda yüküyle
Ezilen ot dikiliyor ayağa
taş kıyıya tutunuyor
levhalar, mezar taşları serpiliyor boy boy
Yasaların kararsız hükümleri karıştırıyor aklımızı
kimin malı kime kalacak fırtınalı bir akşamda ölürsek
kimin yasını tutacak dizlerimizi döven el
Valensiya portakaldan meridyenleri dilim dilim ayırırken daha kolaydı günleri ölçmek, pusulanın hangi harfine koşacağımızı bilivermek hep yaşamak için pek sulu ve lezzetliydi
ve ben
kara önlüğümün yakalığını Leyla’ ya ilikletmeyi düşlerken durup bana baktı sanki son nefesinde ciğerlerimi dumana boğarak dedemin yelek cebine zincirlenmiş tek gözlü Serkisof…
18,06,18