ismi ütopyalarda geçen bir ülkenin bayrağını göndere çekercesine çevirince omzunun çarkını
okuduğu kitabın denize bakan sayfalarından çıkıp gelmiş elleri usulca kalktı uzaktan kendini gösteren otobüsü durdurmak için
parmakları narin yelpazelerin abanoz çıtaları
hafifçe ayrıldılar: aralarına gerilmiş çiçek desenleriyle bezeli saydam tülleri gördük
biz durak ahalisi, biz sıcağına üşüşmüş sığırcık sürüsü, biz yokluk bilmemişler ordusu
anladık gidecek ispanyol paçalarını alıp, bizi ona tutturan tokalarını alıp, varsa bir gamzesi yüzünün öte yanında kaldığı için göremediğimiz onu da alıp
anladık gidecek zira otobüs durdu tıslayarak ve tamponundaki göçükten utanarak, kapı açıldı, kravatını düzeltti şoför, sevindi saçlarını bir durak önce taradığına, hattının numarasına sevindi, üç gün önce işe başladığına sevindi, kaçıp giden karısına sevindi, evine, arabasına, dedesinden kalma tarlasına, en çok da kızın yanağında harlanan gamzeye sevindi
biz durak ahalisi, biz kavgada cepten düşmüş tarakta kırılan ilk diş, biz bakkala giderken arkasına basılan eskimiş ayakkabı, biz böyle bir yokluk görmemişler sürüsü
kaldık otobüsün ardına yarıya inmiş bakışlarımızı takarak
biz durak ahalisi, biz babilliler
yıkıldık, karıştı dillerimiz
beklemeye durduk birbirimize bile sarılamadan…
04,03,18