Sığındık gölgesine
serin, küçük, loş odaların
Hani elinde valizinle ansızın çıkıp gelsen
ilişirsin illaki bir köşesine
Dert etmez kimse hüzünlü de olsa ağırlığını
sıcak ekmek sarılı bir gazete varmış gibi koltuğunun altında
gülümser kapıyı açan
Sığındık lacivert tentesinin altına denizin
Gün batmaya yakın başlıyor sarhoşluğumuz
-şarkıdan ve rakıdan bağımsız-
Sofradan artan tuz dökülüyor denize
kavun kokusu
ve biraz da çocukların vakitsiz uykusu
söylediklerimize mi gülüyoruz sustuklarımıza mı
pek de mühim değil artık
çarpışınca iki kadeh
daha az dolu olanının daha uzun sürüyor kulaklarımızda yankısı
Bunu da öğrenmiş oluyoruz bu kuytu koyda
…
Peki nasıl oluyor da kaptan her sabah daha güzel demliyor çayı
Ya şu çıtkırıldım zeytin nasıl bu kadar çabuk bırakıyor içindeki acıyı…
11,07,17